BATTAL GAZİ DESTANININ AMORIUM VE EMİRDAĞ ANLATIMLARI
Battal Gazi; Emevîler devrinde (661-750) Anadolu’da Bizans’a karşı yapılan savaşlarda şöhret kazanmış, Türk halkı tarafından büyük bir gazi-veli kimliğiyle tanınan bir destan kahramanıdır. Battal Gazi, alp-erenler gözünde gazilerin serdarıdır. Asıl adı Abdullah olan Seyit Gazi’nin ‘Battal’lığı kahramanlığın dolayı verilen bir lakaptır. O, destanda kendi dilinden, ‘ Hüseyin Gazi oğlu Cafer’im ben.’’ diyerek künyesini belirtir. Battal Gazi’nin 717-740 yılları arasında Bizans’a karşı verilen mücadelenin başkahramanıdır. Battal Gazi, Bizanslılarla daha çok Afyon, Eskişehir bölgesinde savaşmış, Seyitgazi’de yer alan antik Akroinon mevkiinde 740’ta şehit düşerek buraya defnedilmiştir.
Battal Gazi Destanı, Danişmendname ve Saltukname; Anadolu Türklüğünün Ulu Türkistan atalarından miras olarak aldıkları ‘’Türk Ülküsü’’nü yaşattıklarını ifade etmektedir. Ulu Türkistan’da mayalanan “Türk Ülküsü”nün Anadolu’da yeniden canlanmasının bu eserlerde yansıtılması bir kültürel değer olarak belirginleşmektedir. Bizans Edebiyatındaki Akritas Destanında geçen akrit (sınır muhafızları) ve apelatlara (akıncı) karşı, alp-erenlerin verdikleri mücadele anlayışlarının farklılığını bilmek önemlidir. Bir yanda dünyalık peşinde koşan Bizans savaşçıları, öbür yanda ise şehadeti gaye edinen Türk gazi dervişleri bulunmaktadır.*
Anadolu’da yeni bir destanlar çağı başlamış, alp-erenlerin, gazi dervişlerin fütuhat gayelerinin, ‘kafiri kara yerden ağ toprak açmak, ıssız viranelikleri abad etmek, adalet ve huzuru sağlamak…’’ olduğu belirtilmiştir. Böylece yeni bir ‘’Türk Çağı’’nı başlatmanın ön hazırlıkları tamamlanmıştır.
Battal Gazi’nin ülküsü; ‘’Rum diyarını İslâm dairesine sokmak ve bu uğurda şehit olmaktır.’’ Battal Gazi Destanında tarih, efsane ve menkıbeler birbirine karışmıştır. Ancak temel amaç hiç değişmez.
Avrupalı Türklerin bağışları Eskişehir’de yardıma dönüştü
Yurt dışında yaşayan Avrupalı Türklerin bağışları, Eskişehir’de yaşayan ihtiyaç sahibi ailelere gıda yardımına dönüştü.
Avrupa Birliği Türkleri Dayanışma ve Yardımlaşma Platformu Başkanı Eskişehir’de yaşayan EMİRDAĞLI Sebahattin Tetik konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “Biz bu platformu Avrupa’da yaşayan Türk arkadaşlarla kurduk. Kurucu üyelerin tamamı Avrupa’da yaşayan insanlardır. Derneğin finansmanı tamamen bize aittir. Eskişehir’de yaşayan ihtiyaç sahibi halkımızın pandemi nedeniyle sıkıntılarını ve zor günlerini paylaşmak istedik. Eskişehir’de ihtiyaç sahibi aileleri tespit yaptık. Bu ihtiyaç sahibi ailelere, gıda erzak kolilerini ulaştırmaya başladık. Biz gönül elçisiyiz. Pilot il olarak Eskişehir ilimizi belirledik.
KARA YERE KAR BENİ
Hastalandım üşüyorum sevdiğim,
Elbisemi çıkar yatır yâr beni.
Ecel geldi ölüyorum sevdiğim,
En yakın tabibe götür yâr beni.
Torunlarım yavrularım gelsinler,
O ağlayan gözlerini silsinler.
Ömür boyu mutlu tatlı olsunlar,
Rüzgârlar devirir atar yâr beni.
Mezarımı yüksek yere kazdırın.
Baş taşıma ‘Allah bâki’ yazdırın.
Ölmeden sılamı son kez gezdirin.
Gel de oku satır satır yâr beni.
Yaradan yaratmış yazmış yazımı,
Bozkır ortasında açtım gözümü.
Yitirmedim inancımı özümü,
Kürek kürek örtün batır yâr beni.
Koronavirüs girmeyen köy Camili köyü ‘Örnek Köy’
Emirdağ ilçesine bağlı Camili köyüne; şimdiye kadar hiç korona virüs girmedi ve korona virüsle tanışmadı ve çevrede örnek köy olarak gösterildi. Camili köy halkı; koronavirüse önlem olarak, köye kimsenin girmemesi ve koronavirüs getirmemesi için gönüllü olarak sıra ile köyün girişini kontrol altında tutarak 24 saat nöbet tutmaktadır. Eskişehir’de halen 120 hane Camili köyü halkı yaşamaktadır. Camili köyü halkının; Eskişehir ile sosyal, kültürel, ekonomik ve eğitim yönden bağlantısı vardır.
Camili köyü muhtarı Kenan Kuru konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, ‘’Bugüne kadar köyümüz halkı, korona virüsle tanışmadılar ve tanışmak da istemiyorlar. Köyümüzde koronavirüs yoktur. Her gün köyümüz halkı; köye koronavirüs ve ziyaretçi girmemesi için 24 saat köyün girişinde sıra ile gönüllü olarak nöbet tutmaktadırlar. Köyümüze dışardan birisi kendi yakınını ziyarete gelecekse, hemen ateşini ölçüyoruz ve HES kodunu kontrol ediyoruz. Köyümüze gelen ziyaretçi olursa, hemen işini gör ve bu köyden ayrıl diyoruz. Ama köyümüze yabancı kişiler gelirse, koronavirüse önlem olarak köyümüze asla sokmuyoruz. Köyümüzde birbirimize gelip gitmiyoruz. Herkes kendi evinde oturuyor. Bu uygulamada taviz vermiyoruz. Köyümüzde koronavirüse
ARABAŞI YUTMAK
Kış aylarında arkadaş gruplarının yaygın sohbet vesilesi olan arabaşının imlası konusunda farklı görüşler olmakla beraber doğrusunun ‘’ara aşı’’ndan geldiği kanaatimi belirtmek isterim. Arabaşı veya Arapaşı, Türkçe’de diftong (bitişik ikiz ünlü) bulunmayışıdır. Araya giren b veya p sesleri bu yüzden kaynaştırma sesi olarak türemiştir.
Arabaşının yaygın olduğu yörelerde söylenen iki deyişle söze girmek yerinde olacaktır:
“Canım ister bizim elin aşından
Bulgur pilavından arabaşından
Çorbasını yapsak tavuk döşünden
Oy bizim eller gidesim geldi
Anamın aşından yiyesim geldi”
“Arabaşı yaparsan hindiden,
Gelirim ikindiden.
Arabaşı yaparsan tavşandan,
Gelirim akşamdan.
Arabaşı yaparsan tavuktan,
Gelemem belki soğuktan.”
Arabaşı; Karaman, Konya, Kayseri, Yozgat, Kırşehir, Nevşehir, Mersin, Eskişehir, Çankırı, Kırıkkale, Kahramanmaraş gibi illerle, Emirdağ ve Sivrihisar gibi ilçelerde kış aylarında yapılan ve muhabbete, dostluğa, toplanmaya vesile olan, tarihi süreç içinden süzülüp gelerek yaşatılan kültürel bir mirastır.
Arabaşı, bir aş olmanın ötesinde kültürel bir değerdir. Bu aynı zamanda sosyolojik bir olgu olarak da karşımıza çıkar. Dostluğa, kardeşliğe, yardımlaşmaya, sevgi ve muhabbete vesile olan arabaşı, birlik-beraberlik göstergesidir. Türk kültüründe bu tür ziyafetlere şölen adı verilirdi. Şölenlerde yenilir, içilir, eğlence yapılır, oyunlar düzenlenirdi. Arabaşı, ziyafetleri şölenlerin günümüze gelen kültürel değerlerindir.
Arabaşının adının kaynağı üzerine her ne kadar Araplarla ilgi kurulsa da doğru olanın “ara aşı”ndan ünsüz türemesiyle meydana geldiğidir. Zira mantıksal olarak da arabaşı, uzun kış gecelerinde akşam yemeğinden sonra yutulan bir yiyecektir. Rivayet olunur ki, bir tarihte Emirdağ’a gelen Araplara, arabaşı ikram edilir.’’ Bu aş size ait.’’denir. Araplar, hep bir ağızdan: “Vallah, biz böyle aş bilmeyiz.” derler.
MODİFELİ ARAÇLAR FUARI İLGİ GÖRDÜ
Emirdağ ilçesinde gerçekleştirilen ‘modifiyeli araçlar fuarı’nda; CarTeam Afyon grubu, çeşitli illerden gelen yüzlerce modifiye tutkunu araçlarıyla Emirdağ’da etkinlikler düzenledi.
Grup kurucu başkanı Emirdağlı Kadir Han Çakır konu ile ilgili yaptığı açıklamada, ‘’CarTeam Afyon tarafından gerçekleştirilen modifiye araç etkinliği; bu sene Emirdağ ilçesinde yapıldı. Etkinliğe 500'ün üzerinde modifiye otomobil ve motosiklet katıldı. Farklı illerde düzenlenen fuarlardan davetler almak, ağırlanmak farklı kültür ve farklı araçlar ile bir arada olmak bizleri mutlu ediyor ve özenle katılım sağlıyoruz. Modifiyeli araçları seviyoruz. Araçlarına büyük masraf harcayan ve haberlere dahi konu olan arkadaşlarımız, halkın genellikle olumlu tepkisini kazanıyor. Örnek olarak Antalya ve Türkiye’de sevilen Efe Garage ailesi Murat Tokmak, fuarımıza katılarak modifiye tutkunlarının ilgi odağı oldu.
ŞAİR/YAZAR DURMUŞ KARABAĞLI
Durmuş Karabağlı, yalnız ve sakin yaralı bir kuştur. O, insan davranışlarındaki kin ve öfkeye bakarak bu tür olumsuzlukların kalplerin derinliklerinden sökülüp atılmadığını gördükçe yarası kanamaktadır. Kanayan yara, kabuk bağlamaz. Acı üstüne dert, keder üstüne ıstırap düşer, birikir, yığılır insan ümitsizliğin girdabında kuru bir sonbahar yaprağı gibi dereden tepeden savrulur.
Durmuş Karabağlı, yalnız ve sakin yaralı bir kuştur. Bazen isyanda bazen tevekküldedir. İsyanını kendi içinde söndürmesini bilir. Tevekkülünü berrak düşüncesiyle zenginleştirir. Karanlık dehlizlerden aklın yol göstericiliğiyle uçsuz bucaksız bereketli ovalara yol bulur. Zorlu yokuşları aşar; kültürel birikimi, sanatçı öngörüsü ve cevher yüklü dağarcığıyla yeni ufukların kâşifi olur.
Aydın, münevver, ziyalı, entelektüel adları, anlam olarak ışıklı, aydınlanmış, açık, anlaşılır, aşikâr, kültürlü ve bilgili kavramlarıyla birleşir. Aydına kurtarıcı, uyarıcı, nurlandırıcı gibi anlamlar da verilmektedir. Eleştiren, sorgulayan, aklı rehber edinen, okuyup yazan insanlar aydın olarak görülür. Aydının mevcut sistem, düşünce ve düzene karşı muhalif bir duruşu vardır.
Namık Kemâl; ''Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar.'' (Fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğar.) diyerek farklı düşüncelerin tartışılmasından gerçeğe ulaşılacağını ifade eder.
Durmuş Karabağlı, aydın bir kişilik olarak şiir, edebiyat, eleştiri, inceleme ve deneme alanlarında eserler veren yazardır. Toplumun pek çok yükünü omuzlayan yazar, ışığını yükselterek uyarıcılık görevini yerine getirmektedir. Aydın olma sorumluluğunu yazarak, eserler vererek göstermektedir.
Eskiler çok eser veren verimli ve doğurgan yazarlara ‘’velut’’ kelimesiyle karşılık verirler. Velut yazar, Karabağlı’ya çok yakışmaktadır. Üçü şiir, altısı deneme-inceleme-eleştiri olmak üzere dokuz kitap yayımlayan Durmuş Karabağlı, bitmez tükenmez bir azimle yazmaya, üretmeye devam etmektedir. Ondaki yazma arzusu, günlük hayatının önemli bir süresini kapsamaktadır. Çünkü o, ‘’yazma ve okumayı kendisini daha özgür hissettiği’’ bir alan olarak kabul etmektedir. Lise yıllarında başladığı okuma ve yazma aşkı artarak sürmektedir.
Kalemin Dilinden, Tutuksuz Yazılar, Ah Şu Hurafeler, Babamın Notları, Korkutamazsınız Tanrı’yı, İslâm’ı Doğru Anlamak, Yozlaştırılan Din düz yazı kitapları ile Sırılsıklam, Sahi Biz Niye Öldük, Bir Mendil Bırak şiir eserlerini okuyucusuyla buluşturmuştur.