Türkmen kadınlarının vazgeçilmez aşkıdır,
Ecdadın bizlere mirası yük odası.
Eğer ev bir gemiyse bura kaptan köşküdür.
İşte gizemli mekan, burası yük odası.
Mahrem oda gibidir ulu orta bakılmaz,
Adı “örtülü oda” güneş bile sokulmaz,
Misafir gelmeyince o yüklük hiç yıkılmaz,
Özel günler içindir orası yük odası.
Yorganın ve döşeğin düz olacak gergisi,
Renk uyumu önemli sanki resim sergisi,
Yük yığmak (h)amaratlık, bu bir Allah vergisi!
Uluk kadınların, iç yarası yük odası.
Burada saklanırdı gelinlerin bohçası,
Yorganın kadifesi, yastık kanev(i)çesi.
İçerisi rengarenk sanki çiçek bahçesi,
Yan yana çiçeklerin sırası yük odası.
Ne kadar da canlıydı kilimdeki motifler,
Tam ab(ı)la işiydi müthiş dekoratifler,
Önünde poz verirdi yeni evlenen çiftler,
Çırağan sarayının terası yük odası.
Naftalin kokusudur buranın rayihası,
Yastık kalem gibidir, yorgan kitap nüshası.
Döşeklerin arası tam bir banka kasası,
Hatunların altını, parası yük odası.
Kabakçı MESUT değil, yok gibidir neşesi.
Şimdi moda değişti evlerde şark köşesi,
Ne bir yün yorgan kaldı ne evlerin döşesi,
Şimdi artık dolabın arası yük odası.
HAKİKİ KABAKÇI