Ferda Boz Güneri
Asırlarca bu topraklar, şehitlerle anıldı,
Yine tarih, dağlarda tekerrür etmekte.
Sarıkamış, Kurtuluş savaşı, Balkan harbi, Kocatepe, Trablusgarp cephesi, Kore, Sakarya Meydan muharebesi,Çanakkale ve Kuzey Irak cephesi.
Analar, düğün dernekle, oğullarına kınalar yakarak ellerine, vatana hizmete gönderir.
Ana kucağından, ata ocağından, asker ocağına.
Mukaddestir vatan, din, bayrak, ezan.Bir canları, bir de vatanları. Gerisi yok, gerisi boş. Önce vatan, önce toprak, yurtsuz, yuvasız olunmazdı.
Yiğit askerim Mehmetçiğim, mert, cesur ve korkusuzdur. İner dağlardan kurt gibi, yıldırım olur, düşmana göz açtırmaz tufan olur!
Hainler, köstebek yuvalarında, dağlarda mağaralara saklanır. İnine çekilmiş uykudaki hayvanat bile, onların bu haline, insanlığından utanır..
Mehmetçik coştumu kimseleri dinlemez,
şehid olmak için asker olur.
Yiğitlerimiz…Ah Mehmetim, her biri bir dağ gibi. Gökte kartal, dağda kurt, ovada arslan kesilir, geçtiği her yerleri titretir.
Dökülse Mehmetçiğin bir damla kanı, ecri sevabı çoktur mükafatı.
Şehid olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, canını feda edenleri karşılar, Hz. Peygamberle!
Uğruna can vereceği, değeri vatanı, şehadeti getirdi neticesi. Düşmanın gözü kör olsun, kökü kurusun.
Sarıkamış, Allahuekber dağları,
Yol uzun, şartlar çetin,
Gecenin soğuğu şiddetlice,
Kah kar olur, kah yağmur,
Mehmetçik, canlar pahasına yol alır.
Dayanamadılar, üşüdüler, titrediler,
Birbirlerine yanaştılar, karların altında,
Kimi ağaç gibi donmuş, ince çarıklar ayakta,
Kimi çömelmiş, kimi boylu boyunca.
Binbaşı Nihat, dimdik ayakta,
Başı açık, saçları beyaza boyanmış,
Kaskatı kesilmiş gözleri karşıda,
Yazlık üniformasıyla karların ortasında.
Mehmetçik çölden gelmişti,
Sarıkamış hava şartları olumsuzdu,
Yemek yok, açlık çok, hayvanlar telef oldu,
Ordu dağıldı, kara kışa teslim oldu!
Aylan bebeği bilmeyen yoktur aramızda. Suriyeli denizde kaybolan mültecilerimize temsilen gösterilen. Kırmızı tişörtü, lacivert pantolonuyla, sahile vurmuş haliyle gözümüzün önünde, dünya gündemindeydi.
Rim zeytin gözlü, lüle saçlı güzel çocuğumuz da dedesinin kucağında tüm şehit olan Gazze’li bebek ve çocuklarımızı temsil etmekte. Dedesinin metaneti tüm herkese örnek oldu. Dedesi Halid, kızı Maysa’ya ruhum derdi. Maysa’yı evlendirdi. Sırasıyla Ahmet, Rim, Tarık doğdular. Ambargo nedeniyle çocuklar sağlıklı olamadılar, iyi beslenemediler zaten.
Dedesiyle aynı gün doğmuştu Rim. Lüle lüle saçları, zeytin tanesi iri gözleri, gülücükler saçarak evine, çevresine bereketiyle gelmişti. Halid dedesi onu, ruhumun ruhu Rim’im diye sever. Dedesini de Rim sever sakallarıyla oynar, sarılır ilgiyi üzerine çekmeye çalışır, kendini belli eder, sevdirirdi.
En son dedesinden elma, muz ve kebap istemişti. Halid dedesi bunları alamamıştı Rim’e.
Su yok, elektrik yok, ilaç yok, yiyecek yok. Halid dede şöyle diyor bizlere:
“Şunu bilmenizi isterim ki, yanlarınızda sizlerinde yavruları var, insan sustuğuyla sınanır, binlerce çocuk öldürülüyor, hayata tutunabileceğimiz dalları kesiyor. Geceleri bombaların füzelerin ışığıydı aydınlatan evlerimizi.
Bombaların patladığı anı onlara oyun olarak gösterdik,ses geldiği zaman alkışlayarak oyuna çevirmiştik, zamanla evler, duvarlar yıkılınca artık oynamak istemediler.
Komşularım öldü, arkadaşlarım öldü, çevremde herkes öldü.
Oyun oynamayı kestiler, sekiz bin çocuk öldü bu topraklarda. Anne kucağında uyurken, beşiğinde uyurken yıkılan duvarlar geldi üzerlerine.
Rimin gözlerindeki cenneti gördüm öyle öptüm. Rim bedeni tamdı en azından mezarı olacaktı. Parçalanmış cesetler torbalara konularak defnedildi çoğu zaman.

Akşam ezanında yürüyerek eve gelen babamı,
Sokak başında oynarken arkadaşlarımla,
Yüzüm gülerek koşar, babama sarılırdım,
Aşım pişer, yemeğe annem çağırır,
Sıcak çorbam kaşıklanırdı.
Filistin’de, Gazze’de doğmak bana,
Suç işlemişim gibi sunuldu.
Balonları gökyüzünde hayal ederken,
Uçurtmaları rüzgarlarda uçururken,
Bombalar havai fişek gibi parlayarak gelirken,
Gök karardı kıvılcımlar sardı,
Tenim acıdı, bir şeyler ısırdı, aniden yaktı.
Ne çok parladın!
Aksanın güneş altında ki masum parıltısına benzettim seni,
Ama sen acı verdin,
Sessiz kalan bir dünya düşünün.
Her şeye sessiz kalan, kapınız açıldı elimizde ne varsa aldılar, komşuya; “Yardım et” dedin, baktı sana ses etmedi, kapısını kapattı.
Yolda giderken arabana birisi çarptı bilerek seni arabanda bıraktı ve geldi
ateşe verdi. Yoldan geçenler görmüyor mu, kurtarın beni diye bağırıyorsun, kimse duymadan, görmeden geçip gidiyorlar.
Mama lazım bebeğine, anası doğumda öldü ilaç bulunmamasından, ambargo var. Mama lazım eczaneye gidiyorsun mama verin, mama yok, buğday nişastası, pirinç unu alayım, mama yapayım, oda yok! Bebek açlığından ölüyor, kimse de elindekini vermiyor.
Senin evine bomba atıyorlar, bombadan evin altında yıkıntıda sağ kalan, tek tük kişlerden birisin, yanında ki yerde düğün yapıyorlar sesli.
Danslı, çalgılı sesleniyorsun ama seni duyan yok eğlenceden, yemeden, içmeden dolayı.
Hastane sağlamdır, kimse hastayla uğraşmaz, orası acizler yurdu, hasta insanlar var, kıymazlar dersin ama nafile orada da başına bombalar atıyorlar yatakta, küvezde ki yeni doğan bebeleri
öldürmek için. Sevapmış bebek, çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden müslüman öldürmek, onların tevrat kitaplarında yazan buymuş.
Okula da bebekler, anneler, çocuklar sığınmışlar, erkek az kalmış. Çünkü toplatılmış erkekler, işkenceler edilerek öldürülmüşler, görünürde gençler, erkekler görünmüyor, oraya da sallıyorlar bombalarını, iyimi hadi onları da öldürüyorlar.
Kimseler, görmezlikten gelmeler…
-Vah vah ne oldu,
-Ölmüşler yazık tüh demeler.
Ölen insanlık, insani duygular ama
bilinen son bu olmayacak elbet, sonun vaadini veren, Yüce Yaratan var. Müjde veriyor.
“Bu dinin sahibi Benim, koruyacak olanda Benim” diyor. Bunlar tüm insanlığın imtihanı, hepimizin imtihanı. Filistin ve diğer şehit
Anadır baş tacım, sol yanım, iç sızım, ne dense, nasıl anlatılsa, yanlış, eksik olabilir korkusu taşırım, kelimeler kifâyetsiz kalır.
Annem Keklik kızı lakabı, Erenoğullarından Muhittin ağanın kızı, Emine Dudu’dan doğma, manifaturacı Durallardan, ibiklerden, Hacı Rıza Ünal’dan olma. Muhittin ağa tek başına bir oturuşta kuzuyu yiyen kişi, boylu poslu yakışıklı. Kızı keklik ebemde ona benzemiş akıllı ve de güzel saygın kişilik. Sürmeli gözlüdür ebem. Mahallesi akıl almaya gelirlermiş kendisinden. Bana derdi ki ebem ; “ Kızım elin işinde, gözün çocuğundan, kulağın kapıda olsun” Derdi. Sofranın yaygısını toplamayı öğretti, yaygının uçlarından tutarak içeri doğru toplayacaksın derdi. Rıza dedemde evin bir oğlu kıymetli, bacıları var, temiz işinde, gücünde, sakin, halim selim efendi birisi. Erenoğlu/çiftçi/çınar/ünal/avcı/ibikler hepsi aynı soydan.
1936 yılı nisan ayında doğmuş annem ikiziyle birlikte. İkizide kız, anneme Ayşe Dudu ikizine de Kezban ismi koymuşlar. Annemler beş kardeşler, ablası Zübeyde, dayım Mehmet, annemler ortanca, ardına İsmet, Şükriye teyzemler, kardeşleri.
Annemin ikizi daha küçükken yaylaya çıkmışlar, bebek halindeler. Çok ağlamış Kezban hastalanmış ve orada vefat etmiş.
Annem henüz Onbeş yaşında, gençliğinin en güzel halinde, ince belli, boyu uzunca, elma yanaklı, kaşları kavisli, kahve gözlü, burnu akma, yüzü intizamlı beyaz tenli, saçları kestane kumral, kalın belikli uzun saçlı, başı kapalı çok güzel bir genç kız.
İlkokula başlamış fakat devam etmemiş. Sınıfında öğretmeni, arkadaşı ödev yapmadı diye dövünce, çocuk oraya küçük abdestini yaptığı için, annemde korkmuş gitmek istememiş. Okuyupta havas olduğuna mektup mu yazacak denilen düşüncelerin arasında, okumasına ısrar edilmemiş. O yüzden annemin okur yazarlığı yoktur. Öyle olduğu halde hepimize üniversite eğitimi aldırmış ve de Seydi abim de altı dil öğrenmişti, edebiyat öğretmeniydi. Kürşat abim albay emeklisi, Semra ablam öğretmen emeklisi, Celalettin abim Gayri Menkul Değerlendirme uzmanı ayrıca emekli, ben de ilahiyat önlisans ve de gazete köşe yazarı ve şairlik yapmaktayım.
Halbuki anneannem Keklik ebem ileri görüşlü, yerini yurdunu, lafını sözünü bilen bir hanım olarak bilinirdi. Çevresindeki konu komşuları ona akıl sormaya gelirler, danışırlardı. Lafı sözü dinlenir, ekmeği yenirdi.
Babam annemi, çeşme başında su doldururken, onbeş yaşında görüp beğenmiş, aşık olmuş. Ana, babasına gidip bu kızı bana isteyin demiş. Babam o zaman askerden yeni gelmiş, adliyede memur olarak işe başlamış yaşı 22 henüz. Civan gibi delikanlı, yakışıklı beyaz tenli, ela yeşil arası gözlü, gür açık kestane renkli, kıvrık saçlı, akça pakça parlak alınlı, boylu endamlı, son derecede yakışıklı, beyefendi bir delikanlı. Görenlerin yüreğini hoplatacak yakışıkta bir genç. Abdestinde namazında.
Aklıma Estikçe Beldeler Belediyeler Biyoğrafiler Cuma Hutbesi Emirdağ Gündemi Emirdağda Spor Gönderdikleriniz Haberler Haftanın Hutbesi Serkan Koyuncu Köyler Mehmet Bilgin Osman Bilici Serbest Kürsü Sizden Gelenler Teknoloji Videolar Ahmet Urfalı Akın Ağca beldelerin emirdag emirdag.com.tr emirdağ görüntülü haber ve klipler görüntülü haberler klipleri ömer özkan İçimizden Biri